MUALLİM NACİ

Aruz veznini Türkçeye kusursuzca uygulamak için çalışmış birTanzimat dönemi şairidir. Eski ile bağları koparmadan yenileşmeyi savunmuş; edebiyat tarihinde "eski şiir”in temsilcisi sayılmıştır. Gerek edebiyat ve şiir hakkındaki eleştiri ve önerileri, gerekse Türk dilinin sorunları ve bunların çözümlerine yönelik düşünceleri ile edebiyat tarihinde yer edinmiş bir kişiliktir.'Lugat-i Nâcî” adlı Osmanlıca sözlüğü ile tanınır.

1849 yılında İstanbul'daSaraçhanebaşı semtinde doğdu. Asıl adı Ömer'dir. Babası saraç ustası Ali Bey, annesi Varnalı göçmen bir ailenin kızı olan Fatma Zehra Hanım’dır.

İlköğrenimine İstanbul’da başladı. Yedi yaşında iken babasının ölümü üzerine, dayısının yanına Varna'ya gitti. Düzenli bir öğrenim görme imkânı olmadığından çeşitli dersler alarak açığını kapatmaya çalıştı. Arapçave Farsçaöğrendi. Hattatlık ve hafızlığa çalıştıktan sonra Varna Rüştiyesi'nde öğretmenlik yaptı. Varna'da muallimlik yaptığı dönemde okuduğu Giritli Aziz Ali Efendi'nin Muhayyelât'taki bir hikâyenin ("Kıssa-i Nâcî-bi'llâh ve Şâhide") kahramanının adı olan "Naci"yi kendisine mahlas seçti.

Varna'da Rüşdiye mektebi açılıp Abdülhalim Efendi buraya muallim olarak tayin edilince, o da ikinci muallimliğe getirildi (1867). Tuna gazetesinde şiir ve makaleleri yayımlandı.

Mutasarrıf Süleymaniyeli Mehmet Sait Paşa ile tanıştıktan sonra on yıldır sürdürdüğü öğretmenlikten ayrıldı; Paşanın özel katibi olarak Rumelive Anadolu'nun birçok kentini dolaştı. 1881’de Paşa ile Sakız Adası’a gitti. Üç sene kaldığı Sakız’da bir hayli şiir yazdı ve ilk görev gezisinden edindiği izlenimleri anlattı.[4]Şiirlerinin bir kısmını Tercüman-ı Hakikat’e gönderdi. Sakız’da iken yazdığı şiirlerle ün kazandı.[5]Kuzu”(1881),” Nusaybin Civarında Bir Vadi” (1882), "Dicle” (1883), bu dönemde Tercüman-ı Hakikat’te yayımlanan şiirlerinden bazılarıdır.

1883’te Sait Paşa ile birlikte İstanbul'a döndükten sonra Hariciye Nezareti’nde çalıştı. Paşa Berlin’e atandığında onunla birlikte gitme teklifini reddetti ve Hariciye Nezareti’ndeki görevine devam etti.[6]Kısa bir süre sonra memuriyetten istifa ederek gazetecilik yaşamına başladı.

Ahmet Mithat Efendi’nin teklifi üzerine Tercüman-ı Hakikat gazetesinde edebiyat sayfasını yönetmeye başlayan Muallim Naci, 1884’te Ahmet Mithat'ın besteci kızı Mediha Hanım ile evlendi. Kayınpederi Ahmet Mithat’ın teşviki ile kısa zamanda Fransızcaöğrendi.[6]Tercüman-i Hakikat’te yayınladığı şiirler ve Fransızca’dan yaptığı çevirilerle kısa sürede şöhrete kavuştu. Genç şairlerin onun gazellerine yazdığı çok sayıda nazire ve tahmis, gazeteyi eski edebiyat taraftarlarının merkezi haline getirdi.

İlk şiir kitabı Ateşpare’yi İstanbul’da yayımladı (1883). Kitapta, yeni teknikle yazdığı şiirlerini bir araya getirdi. "Naci” şöhretini bu sağladı. Gazel, şarkı, kıt’a, rubai ve benzeri divan tarzındaki şiirlerini toplayan "Şerrare” adlı kitabını 1884’te yayımladı.

Ahmet Mithat Efendi’nin yeni edebiyat taraftarı Recaizâde Mahmut Ekrem’in yazılarını gazetede yayımlaması üzerine arkadaşları ile birlikte gazeteyi terk etti (29 Ağustos 1885). Yazılarını Saadet, Vakit gibi gazetelerde sürdürdü. 23 Kasım 1885’te, İmâdü’l-Midâd’da "Köylü Kızların Şarkısı” adlı şiiri yayımlandı. Bu şiir, Türk Edebiyatı’nın köyden bahseden ilk şiiri olarak kabul edilir.

Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem ile aralarındaki görüş ayrılığı, Recaizade’nin Zemzeme adlı üç şiir kitabından üçüncüsünün önsözünde yayımladığı görüşleri üzerine şiddetlendi. Muallim Naci, Ekrem’in edebi görüşlerine karşı, Saadet gazetesinde çıkan cevaplarını "Demdeme” (1886) adı ile ayrıca yayımladı. Tarafların karşılıklı çok ağır suçlamalarda bulunduğu bu tartışma, sarayın müdahalesi ile sonlandı ve edebiyat tarihine "Zemzeme- Demdeme tartışması” olarak geçti.

Naci, Füruzan (1886) ve Sünbüle (1890) adlı iki şiir kitabı daha yayımladı. "Hamiyet-yahut- Masa Bin Eb'il-Gazan” adlı trajediyi ve sekiz yaşına kadar olan hatıralarını anlattığı "Ömer'in Çocukluğu” adlı eserini bastırdı. Ömer’in Çocukluğu 1898’de Almanca’ya, 1914’te de Rusça’ya çevrilmiştir.

Bir süre Mekteb-i Sultani, Mülkiye ve Mekteb-i Hukuk'ta dil ve edebiyat dersleri verdi. Yetiştirdiği öğrenciler arasında Tevfik Fikret ve Mehmet Akifde vardır. 1887-1888 yılları arasında "Mecmua-i Muallim” adlı haftalık dergiyi çıkardı. Toplam 58 sayı yayımlanan dergiyi, hemen hemen tek başına Muallim Naci hazırlıyordu. Mekteb-i Hukuk ile Mekteb-i Sultani'de okuttuğu edebiyat derslerinin özetlerine dergide geniş bir şekilde yer verdi.

1891’de "Lugat-i Naci" adlı eseri üzerinde çalışmaya başladı. Türk dilinde kullanılan Arapça ve Farsça kelimeleri içeren bu sözlükte Türkçe’ye Batı dillerinden girmiş bazı kelimelere de yer verdi. Örnek olarak kendi şiirlerinden veya başka şairlerden çeşitli mısra ve beyitleri kullandı. Yazarın ölümü ile yarım kalan eseri, 1894'te arkadaşı Müstecabizâde İsmet tamamlamıştır.

Muallim Naci hayatının son yıllarında Gazi Ertuğrul Bey adlı manzum destanı kaleme aldı ve Sultan Abdülhamit’e sundu. Ertuğrul Gazi’nin Anadolu’daki mücadelelerini anlatan eserde "Türk” sözcüğünü kullanan şair, bir şiirde "Türküm” ifadesini kullanan ilk şair olmuştur.[4]Eseri çok beğenen Padişah, kendisini rütbe ve nişanla ödüllendirmiş; maaş bağlamış ve "Tarih-Nüvîs-i Selatin-i Âl-i Osman” unvanını vermiştir.[6]Padişah tarafından ayrıca Osmanlı tarihini kaleme almakla görevlendirilen yazar; zamanının büyük kısmını Osmanlı tarihini araştırmaya ayırarak Söğüt, Bilecik,Yenişehir, Bursa ve İzmit’te gezi yaparak geçirdi. Aniden rahatsızlanarak 1893 yılında hayatını kaybetti. II. Mahmut Türbesi haziresine gömüldü Cenaze masrafları II. Abdülhamit’in özel hazinesinden karşılanmıştır.

Fatihilçesinde, Karagümrük ile Balatbölgeleri arasında, adını taşıyan bir ilköğretim okulu bulunmaktadır.

FİLTRELE
SIRALA
Toplam 1 ürün
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.